7. DİNOZORLARIN KUŞLARA DÖNÜŞTÜĞÜ İDDİASI NEDEN BİLİM DIŞI BİR MASALDIR?
EVRİM teorisi, imkansızların
gerçek olması umuduna dayalı bir masaldır. Bu masalın içinde kuşlar çok özel
bir yer tutar. Kuş herşeyden önce kanat gibi muhteşem bir organa sahiptir.
Kanatlar yapısal harikalıklarının ötesinde birbirleriyle olan mükemmel uyumları
ile de hayranlık uyandırır.
Öyle ki uçmak binlerce yıldır insanlığın tutkusu olmuş, binlerce bilim
adamı, araştırmacı bu konuda emek harcamışlardır. Çok ilkel bazı denemelerin
dışında insanlık ancak 20. yüzyılla birlikte uçabilen araçlar yapmayı
başarmıştır. İşte kuşlar insanlığın yüzlerce yıllık teknoloji birikimiyle
yapmaya çalıştıkları bir işi var oldukları milyonlarca yıldan bugüne kadar
gerçekleştirmektedirler. Üstelik böyle bir beceri, kuş yavrusu için kısa birkaç
denemeden sonra kazanılabilir. Hem de pek çok özelliğiyle bugünkü teknolojinin
son ürünü uçaklarla kıyaslanmayacak kadar mükemmel olarak…
Evrim teorisi canlıların ortaya çıkışını
ve çeşitlenmelerini açıklamaya çalışırken ön yargılı yorumlara, saptırmalara
başvurur. Kuşlar gibi canlılar söz konusu olduğunda ise bilim artık tamamıyla
rafa kaldırılır ve yerini evrimcilerin masalsı anlatımına bırakır. Bunun
nedeni, evrimcilerin kuşların atası olduğunu iddia ettikleri canlılardır. Evrim
teorisi kuşların atasının sürüngenler içinde yer alan bir grup olan
dinozorlar olduğunu iddia etmektedir. İşte böyle bir iddia cevaplandırılması gereken iki soruyu beraberinde
getirir. Birincisi dinozorların nasıl olup da kuşlara dönüştükleridir. İkinci
soru ise böyle bir dönüşümü gösteren fosil kayıtlarının mevcut olup
olmadığıdır?
Dinozorların nasıl
kuş olduğu konusunda uzun zaman tartışan evrimciler, sonuç olarak iki teori
üretebilmişlerdir. Bunlardan birincisi "Cursorial" teoridir. Bu teori
dinozorların yerden havalanarak kuşlara dönüştüğünü iddia eder. İkinci teorinin
sahipleri Cursorial teoriye itiraz eder ve dinozorların yerden havalanarak
kuşlara dönüşmüş olamayacaklarını söylerler. Peki o zaman "nasıl olup da
dinozor havalandı?" sorusuna farklı bir yorum getirirler. Ağaç dallarında
yaşayan ve diğer dallara atlayan dinozorların çabalarken kuşlara dönüştüğünü
iddia ederler. Bu teorinin adı ise "Arboreal" teoridir. Dinozorların
nasıl havalanmış olabileceğinin cevabı da hazırdır: "Sinekleri avlamaya
çalışırken!"
Ancak sinek gibi bir böceği yakalamak için dinozor gibi bir hayvanın
vücudunda kanatlarla beraber bir uçuş sistemi oluştuğunu iddia eden insanların
önce şu soruya cevap vermeleri gerekir: Sineklerin günümüzün ileri teknoloji
ile üretilmiş helikopterlerine örnek teşkil eden ve onlardan çok daha
fonksiyonel olan uçuş sistemleri nasıl meydana gelmiştir? Bu konuda
evrimcilerin hiçbir cevap veremediklerine şahit olursunuz. Küçücük bir sineğin
uçuş sistemini açıklayamayan bir teorinin, dinozorların kuşa dönüştüğünü
iddia etmesi kuşkusuz son derece akılsızca bir davranıştır.
Sonuç olarak bu teorilerin
Latince adlarının dışında bilimle ilişkilerinin olmadığı akıl ve mantık sahibi
tüm bilim adamlarının ortak fikridir. Meselenin özü ise sürüngenlerin uçmasının
tamamen hayal ürünü olduğudur.
Dinozordan kuşa dönüşümü iddia eden evrimcilerin bu iddianın fosil delillerini de bulup göstermeleri gerekir. Çünkü eğer dinozorlar kuşlara dönüşmüşlerse, tarihte bu değişimi yansıtan yarı dinozor-yarı kuş canlılar yaşamış ve fosil bırakmış olmalıdırlar. Evrimciler uzun yıllar "Archæopteryx" adı verilen bir kuşun böyle bir geçişi temsil ettiğini iddia etmişlerdir. Oysa bu iddiaları da büyük bir yanılgıdan başka bir şey değildir.
Archæopteryx yanılgısı
"Dinozorlarla kuşlar arasında geçiş formu" olduğu öne
sürülen Archæopteryx, bundan yaklaşık 150 milyon yıl önce
yaşamıştır. Teoriye göre küçük yapılı dinozorların bir kısmı, evrim geçirerek
kanatlanmış ve uçmaya başlamışlardır. Archæopteryx, sözde dinozor
atalarından ayrılan ve yeni yeni uçmaya başlayan ilk türdür. Oysa Archæopteryx'in fosilleri üzerinde
yapılan son incelemeler bu anlatımın bilimsel bir temeli olmadığını
göstermektedir. Bu canlı bir ara geçiş formu değil, sadece günümüz
kuşlarından biraz daha farklı özelliklere sahip, soyu tükenmiş bir kuş türüdür.
Archæopteryx'in iyi uçamayan bir "yarı-kuş" olduğu tezi
yakın zamana kadar evrimci kaynaklarda sıklıkla dile getirilmekteydi. Bu
canlının "sternum"unun, yani göğüs kemiğinin olmaması canlının
uçamayacağının en önemli kanıtı olarak gösterilmekteydi. (Göğüs kemiği, uçmak için
gerekli olan kasların tutunduğu göğüs kafesinin altında bulunan bir kemiktir.
Günümüzde uçabilen veya uçamayan tüm kuşlarda, hatta kuşlardan çok ayrı bir
familyaya ait olan uçabilen memeli yarasalarda bile bu göğüs kemiği vardır.)
Ancak 1992 yılında bulunan yedinci Archæopteryx fosili bu iddianın yanlış olduğunu gösterdi. Zira bu son bulunan Archæopteryx fosilinde evrimcilerin çok uzun zamandır yok saydıkları göğüs kemiği vardı. Nature dergisinde bu yeni bulunan fosil şöyle anlatılıyordu:
Son bulunan yedinci Archæopteryx fosili,
uzun zamandır varlığından şüphe edilen, ama hiçbir zaman ispatlanamayan
bir dikdörtgensel göğüs kemiğinin varlığına işaret ediyor. Bu canlının uzun
mesafelerde uçuş yeteneği hala spekülasyona dayalı, ama göğüs kemiğinin varlığı
güçlü uçuş kaslarının olduğunu gösteriyor.26 Bu bulgu, Archæopteryx'in tam
uçamayan bir yarı-kuş olduğu yönündeki iddiaların en temel dayanağını geçersiz
kıldı. Öte yandan, Archæopteryx'in gerçek anlamda uçabilen bir
kuş olduğunun en önemli kanıtlarından bir tanesi de hayvanın tüylerinin yapısı
oldu. Archæopteryx'in günümüz kuşlarınınkinden farksız olan
asimetrik tüy yapısı, canlının mükemmel olarak uçabildiğini gösteriyordu.
Tanınmış paleontolog Carl O. Dunbar'ın belirttiği gibi, "Tüylerinden
dolayı bu yaratık tam bir kuş özelliği gösteriyordu".27
Archæopteryx'in tüylerinin ortaya
çıkarmış olduğu bir başka gerçek, bu canlının sıcakkanlı oluşuydu. Bilindiği
gibi sürüngenler ve dinozorlar soğukkanlı, yani vücut ısılarını kendileri
üretmeyen, çevrenin vücut ısılarını etkilediği canlılardır. Kuşlarda bulunan
tüylerin en önemli fonksiyonlarından bir tanesi ise, vücut ısısını
korumalarıdır. Archæopteryx'in tüylü olması, dinozorların aksine
sıcakkanlı bir canlı olduğunu, yani vücut ısısını korumaya ihtiyacı olan gerçek
bir kuş olduğunu gösteriyordu.
Archæopteryx'in anatomisi ve evrimcilerin
hatası
Evrimci biyologların, Archæopteryx'i
ara geçiş formu olarak gösterirken dayandıkları en önemli iki nokta ise, bu
hayvanın kanatlarının üzerindeki pençeleri ve ağzındaki dişleridir. Archæopteryx'in
kanatlarında pençeleri ve ağzında dişleri olduğu doğrudur, ancak bu özellikleri
canlının sürüngenlerle herhangi bir şekilde bir ilgisi olduğunu
göstermez. Zira günümüzde yaşayan iki tür kuşta, Touraco
corythaix ve Opisthocomus hoatzin'de de dallara tutunmaya yarayan
pençeler bulunmaktadır. Ve bu canlılar, hiçbir sürüngen özelliği taşımayan, tam
birer kuştur. Dolayısıyla Archæopteryx'in kanatlarında pençeleri
olduğu ve bu sebeple de bir ara form olduğu yolundaki iddia geçersizdir.
Archæopteryx'in ağzındaki dişler de yine bu canlıyı bir ara form
kılmaz. Evrimciler bu dişlerin bir sürüngen özelliği olduğunu öne sürerek
insanları yanıltmaktadırlar. Çünkü dişler sürüngenlerin tipik bir özelliği
değildir. Günümüzde bazı sürüngenlerin dişleri varken bazılarının yoktur. Daha
da önemli olan nokta, dişli kuşların Archæopteryx'le sınırlı
olmamasıdır. Günümüzde dişli kuşların artık yaşamadıkları bir gerçektir, ancak
fosil kayıtlarına baktığımız zaman gerek Archæopteryx ile aynı
dönemde gerekse daha sonra, hatta günümüze oldukça yakın tarihlere kadar
"dişli kuşlar" olarak isimlendirilebilecek ayrı bir kuş grubunun
yaşamını sürdürdüğünü görürüz.
İşin en önemli
yanı ise, Archæopteryx'in ve diğer dişli kuşların diş yapılarının,
bu kuşların sözde evrimsel ataları olan dinozorların diş yapılarından çok
farklı olmasıdır. Martin, Stewart ve Whetstone gibi tanınmış kuşbilimcilerin
yaptıkları ölçümlere göre, Archæopteryx'in ve diğer dişli kuşların dişlerinin
üstü düzdür ve geniş kökleri vardır. Oysa bu kuşların atası olduğu iddia edilen
Theropod dinozorlarının dişlerinin üstü testere gibi çıkıntılıdır ve kökleri de dardır.28 Aynı
araştırmacılar, aynı zamanda Archæopteryx ile onun
sözde ataları olan Theropod dinozorların bilek kemiklerini karşılaştırmışlar ve
arada hiçbir benzerlik olmadığını ortaya koymuşlardır.29
Archæopteryx'in dinozorlardan evrimleştiğini iddia eden ve bu
konudaki önde gelen otoritelerden John Ostrom'un, bu canlı ile dinozorlar
arasında var olduğunu öne sürdüğü bazı "benzerlik"lerin ise gerçekte
birer yanlış yorum olduğu Tarsitano, Hecht ve A. D. Walker gibi anatomistlerin
çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır.30
Tüm bunlar, Archæopteryx'in
bir ara geçiş formu olmadığını; sadece "dişli kuşlar" olarak
isimlendirilebilecek ayrı bir sınıflandırmaya ait olduğunu gösterir. Bu canlıyı
Theropod dinozorlarla ilişkilendirmek ise son derece tutarsızdır. Amerikalı
biyolog, Richard L. Deem Demise of the 'Birds are Dinosaurs' Theory ("Kuşlar
Dinozordur" Teorisinin Sonu) başlıklı makalesinde, kuş-dinozor evrimi
iddiası ve Archæopteryx hakkında şunları yazmaktadır:
Son çalışmaların
sonuçları göstermektedir ki, Theropod dinozorların elleri (önkol
kemiklerindeki) birinci, ikinci ve üçüncü hanelerden türemiştir. Ama kuşların
kanatları, ikinci, üçüncü ve dördüncü hanelerden türer... ' Kuşlar dinozordur'
teorisiyle ilgili başka problemler de vardır. Theropodların ön ayakları Archæopteryx'e
kıyasla, vücutlarına göre çok küçüktür. Bu canlıların ağır vücutları da
düşünüldüğünde, bir tür "ön-kanat" (proto-wing) geliştirmeleri olası
gözükmemektedir. Theropod dinozorların çok büyük bölümü (kuşlarda bulunan)
semilunatik bilek kemiğinden yoksundur ve Archæopteryx'te hiçbir
benzeri bulunmayan bazı bilek parçalarına sahiptir. Bütün Theropodlarda V1
sinirleri diğer bazı sinirlerle birlikte kafatasını yandan terk eder, kuşlarda
ise aynı sinirler kafatasını ön taraftan kendilerine ait bir delikten geçerek
terk eder. Bir başka sorun ise, Theropodların çok büyük kısmının Archæopteryx'ten
daha sonra ortaya çıkmış olmalarıdır."31
Kısacası Archæopteryx'in
birtakım özgün özellikleri, bu canlının bir "ara form" olduğunu
göstermemektedir. Nitekim bugün evrim teorisinin tanınmış savunucularından
Harvard Üniversitesi paleontologları Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge
de, Archæopteryx'in farklı özellikleri bünyesinde barındıran bir
"mozaik" canlı olduğunu, ama bir ara form sayılamayacağını kabul
etmektedirler.32
Archæopteryx
efsanesinin sonu: Lonqisquama
Evrimcilerin Archaeopteryx hakkındaki iddialarını çürüten en somut kanıt ise, 2000 yılında bilim dünyasının gündemine gelen Longisquama insignis adlı bir başka fosil kuş oldu. Bu fosil 1970'lerde Kırgızistan'da bir böcek bilimci tarafından bulunmuş, fakat uzun yıllar bir müze köşesinde dikkat çekmeden kalmıştı. 2000 yılında ise fosili inceleyen Batılı uzmanlar bunun bilinen en eski kuş olduğunu fark ederek bu önemli bulguyu dünyaya duyurdular.
Archaeopteryx yaklaşık 70 miilyon yıl daha yaşlı olan Longisquama kuşunun fosili, Archaeopteryx hakkındaki evrimci iddialara mutlak bir darbe indirdi. |
Longisquama'nın anatomik özellikleri, günümüzdeki kuşlardan farksızdır.
Tüyleri, içi boş kemikleri ve lades kemiği vardır. Oregon State University
paleontoloğu Terry Jones, "İskelet (yaşayan) kuşlara çok benziyor... Bir
kuş kafasına, omuzlarına ve lades kemiğine sahip.
Lades kemiğini Archaeopteryx'inkinden ayırmak mümkün değil" diye
yazmaktadır.33
Konunun en önemli yönü, Longisquama'nın
220 milyon yıl yaşında olmasıdır. Bu, Longisquama'nın Archaeopteryx'ten
yaklaşık 70 milyon yıl daha eski olduğunu göstermektedir. Elbette ki bu
durum, Archaeopteryx'in "tüm kuşların ilkel atası" ve
"sürüngenler ile kuşlar arasındaki kayıp ara form" olduğu yönündeki
evrimci iddiaları çürütmektedir.
Science ve Nature isimli
ünlü bilim dergileri ve dünyaca tanınmış BBC televizyonu tarafından kabul
edilen bu gelişme evrim teorisi lehindeki yaklaşımıyla tanınan Milliyet gazetesinde
ise şöyle ifade edilmiştir:
"Orta Asya'da bulunan ve günümüzden
220 milyon yıl önce yaşadığı anlaşılan söz konusu fosilin tüm vücudunun
tüylerle kaplı olduğu, kuşların atası olduğu iddia edilen Archaeptoryx'de ve
günümüz kuşlarında olduğu gibi bir lades kemiğine sahip olduğu ve tüylerinde
ise içi boş sapların bulunduğu tespit edildi. Bu ise, ARCHAEOPTERYX'İN
KUŞLARIN ATASI OLDUĞU İDDİALARINI GEÇERSİZLEŞTİRİYOR... Çünkü bulunan
fosil Archaeopteryx'ten 75 milyon yıl daha yaşlı; yani kuşların atası olduğu
iddia edilen canlıdan 75 milyon yıl önce de tüm özellikleriyle tam bir kuş
yaşıyordu."34
Milliyet Gazetesi - 25 Haziran 2000 |
Longisquama'nın bulunmasıyla birlikte, sadece Archaeopteryx efsanesi
değil, aynı zamanda "kuşların evrimi" hakkındaki tüm evrimci
varsayımlar da sarsılmış durumdadır. Fosili inceleyen paleontologlardan biri
olan Jones, "Bu fosil, insanların kuşların dinozorlardan evrimleştiği
fikrini sorgulaması için son derece yeterlidir" demektedir.35
Bilim ideolojiye tercih
mi edildi?
Longisquama insignis başta da belirttiğimiz
gibi Kırgızistan topraklarındaki eski bir göl yatağında Rus fosil bilimci
Alexander Sharov tarafından bulunmuştu. Ancak bu çok önemli buluşun üstünde
durulması gereken bir yönü daha vardı. Bulunduğu tarih! Fosil 1970 yılında
bulunmuştu. Ancak bilim adamlarınca yorumlanıp, fosil bilimcileri sarsan bir
makaleyle duyurulması ise 30 yıl sonra, 1999'da mümkün olmuştu. Bunun anlamı
fosilin 30 yıl boyunca bilim dünyasının gözünden uzak tutulduğuydu. Bu dönemde
kuşa ait fosil Sovyet Bilimler Akademisi'ne bağlı Moskova Paleontoloji
Enstitüsü'nde muhafaza edilmiş ve çok kısıtlı sayıdaki Batılı bilim adamı
tarafından, çok kısıtlı sürelerle incelenebilmişti.
Longisquama insignis'in bilim dünyasına
gerçek anlamda mal olması 1999 yılında dünyanın önde gelen bilim adamları
tarafından incelenmesinden sonradır.
Kısaca evrimcilerin
sürüngenden kuşa geçiş hayallerini kesin olarak yıkan bu fosil 30 yıl boyunca
bilim dünyasının gözlerinden uzak tutulmuştu. SSCB'de önemli paleontologlar
bulunmaktaydı ve bunların bu çok önemli fosilin neyi ifade ettiğini bilmemeleri
düşünülemezdi. Anlaşılan Marksist diktatörlük kendi ideolojik temelini sarsan
bilimsel bir kanıtı gözlerden uzak tutmuş, bilim dünyasından saklamıştı.
Gerçekte bilimin materyalizm aleyhine getirdiği delillerin saklanmasının veya
örtbas edilmesinin ilk örneği de bu kuş fosili değildi. Tüm dünyada kabul gören
Mendel kanunları da evrim teorisiyle bağdaşmadığı gerekçesiyle 20 yılı aşkın
bir süre boyunca SSCB tarafından görmezden gelinmişti.
Son bulunan bu fosille
sürüngenlerin kuşlara dönüşme hayalleri tarihteki yerini aldı. Evrimcilerin
elinde kuşların atası olarak iddia edebilecekleri bir canlı grubu bile kalmadı.
Bu buluş evrimcilerin 20. yüzyılın başlarında balık sürüngen arası geçiş formu
olarak iddia ettikleri Coelacanth'ı hatırlattı. Fosiline
bakılarak ara geçiş formu olarak adlandırılan bu canlının 1938 yılında yaşayan
bir örneği yakalanmış (ilerleyen yıllarda da defalarca farklı bölgelerde
yakalanmıştır) ve tam anlamıyla bir balık olduğu anlaşılmıştı.
Evrimcilerden sahte
dinokuş fosilleri
Evrimciler Archaeopteryx hakkındaki
iddialarının da çürümesi üzerine, kuşların kökeni konusunda tamamen çıkmaza
girmiş durumdadırlar. Bu sebeple, bazı evrimciler klasik yöntemlerine başvurmak
durumunda kalmışlardır: Sahtekarlık. 1990'lı yıllarda dünya kamuoyuna birkaç kez
"yarı dinozor, yarı kuş fosil bulundu" mesajları verilmiş, evrimci
medya kuruluşları bu sözde "dino-kuş"ların çizimlerini yayınlamış, bu
yolla uluslararası bir yalan kampanyası yürütülmüştür.
Kampanyanın çarpıtma ve
sahtekarlığa dayandığı ise bir bir ortaya çıkmıştır.
Bu kampanyanın ilk kahramanı, 1996'da Çin'de bulunan ve Sinosauropteryx adı verilen bir dinozordu. Fosil, tüm dünyaya "tüylü dinozor" olarak tanıtılmış ve pek çok gazetede haber yapılmıştı. Ancak ilerleyen aylarda Sinosauropteryx üzerinde yapılan detaylı analizler, evrimci araştırmacıların heyecanla "kuş tüyü" olarak tanıttıkları yapıların tüylerle ilgisi bulunmadığını gösterdi. Science dergisinde yayınlanan Plucking the Feathered Dinosaur" (Tüylü Dinozorun Tüylerini Yolmak) başlıklı bir makalede, evrimci paleontologlar tarafından "tüy" olarak algılanan yapıların gerçekte tüylerle ilgisiz olduğu şöyle belirtiliyordu:
"Bir yıl kadar önce, paleontologlar "tüylü dizonor"a ait
fotoğrafların ortaya çıkmasıyla heyecan yaşamışlardı. Çin'in Yixian bölgesinde
bulunan Sinosauropteryx adlı fosil, New York Times'ın
ön sayfasında yayınlanmış ve kuşların kökeninin dinozorlar olduğuna dair etkili
bir delil olarak sunulmuştu. Ama geçtiğimiz ay Chicago'daki omurgalılar
paleontolojisi toplantısında verilen hüküm daha farklı oldu: Fosil örneklerini
inceleyen yarım düzine Batılı paleontolog, bu yapıların tüy olmadığını
söylediler... Kansas Üniversitesi paleontoloğu Larry Martin, bu yapıların
yıpranmış kollagan fiberleri olduğunu ve kuşlarla hiçbir ilişkisi olmadığını
belirtti."36
Bir diğer "dino-kuş" furyası ise
1999 yılında başlatıldı. Yine Çin'de bulunan bir fosil gündeme getirildi ve tüm
dünyaya "evrim teorisine büyük delil" olarak sunuldu. Kampanyanın
kaynağı olan National Geographic dergisi, bulunan fosilden
ilhamla "tüylü dinozor" resimleri çizip yayınladı ve bunlar Türkiye
dahil pek çok ülkede gazetelere manşet oldu. Sabah ve Hürriyet gibi
gazeteler, "Kanatlı Dinozor Bulundu" ve "Uçan Dinozor
Bulundu" başlıklı haberler yayınladılar.
Hürriyet Gazetesi 21 Mart 2001 |
Ancak 2 yıl sonra çok çarpıcı bir gerçek ortaya çıktı. 29 Mart 2001
tarihli bazı günlük gazetelerde evrim teorisi adına önemli bir itiraf yer
alıyordu. 1999'da ortaya atılan "dino-kuş fosili"nin gerçekte bir
sahtekarlık olduğu, bir sürüngen omurgasına kuş iskeleti parçalarının
yapıştırılmasıyla üretildiği ortaya çıkmıştı. Örneğin Hürriyet gazetesinin
"DİNO-KUŞ PALAVRA ÇIKTI" başlıklı haberinde şöyle yazıyordu:
"National Geographic dergisinin
Kasım 1999'da kuş ile dinozor arasındaki eksik halka olduğunu duyurduğu,
hakkında bilimsel makaleler yazılan hayvanın sahte olduğu anlaşıldı. 'Archaeoraptor
liaoningensis' adı verilen hindi büyüklüğündeki dino-kuşun iskeletinin
başka hayvanlara ait kemiklerden bir araya getirildiği ortaya çıktı.
Evrim teorisinde önemli bir eksikliği
aydınlattığı varsayılan dino-kuşun 125 milyon yıl öncesine ait olduğu,
Çin'in Liaoning eyaletinde bulunduğu öne sürülüyordu. Tüylü vücudu bir kuşa
benziyor, ancak uzun, kemikli kuyruğu et tüketen dinozorları çağrıştırıyordu.
İngiliz haftalık bilim dergisi Nature'un bugünkü sayısında
yayınlanan bir inceleme dino-kuşun palavra olduğunu gözler önüne serdi.
Aralarında üç paleontoloğun da bulunduğu bir grup araştırmacı bilgisayar
tomografisinin yardımıyla sahtekarlığı kanıtladılar. Dino-kuş aslında Çinli
kaçakçıların eseriydi... Kaçakçılar yapışkan ve harçlar kullanarak 88 kemik ve
taştan dino-kuş yaratmıştı. Archaeoraptor'un ön kısmı tek bir kuşa
ait fosildi, ancak dinozorun kuyruğuyla birlikte beden kısmında dört ayrı
türden kemikler vardı. Dino-kuşun bilgisayarda taranması kuş iskeletinin daha
önce bilinmeyen türlere ait olduğuna, dino kısmının ise küçük dinozorların yeni
türüne işaret etti."37 (Cümle düşüklüğü, Hürriyet'e
aittir)
Peki nasıl olmuştu da National
Geographic dergisi bu kadar büyük bir bilim sahtekarlığını tüm dünyaya
"evrim teorisinin büyük kanıtı" olarak göstermişti? Bu sorunun
cevabı, söz konusu derginin evrim fanatizminde gizliydi. National
Geographic, Darwinizm'e körü körüne bağlandığı ve teori lehinde gibi
gördüğü her propaganda malzemesini bilimsel bir kaygı duymadan kullandığı için
ikinci bir "Piltdown skandalı"na imza atmıştı.
Evrimci bilim
adamları dahi National Geographic'in fanatizmini kabul ediyordu.
ABD'deki ünlü Smitsonian Enstitüsü'nün kuşlarla ilgili bölüm başkanı olan Dr.
Storrs L. Olson, bu fosilin sahte olduğuna dair daha önceden National
Geographic'i uyardığını, ancak dergi yönetiminin bunu tamamen gözardı
ettiğini açıkladı.38 Olson, USA Today gazetesine yaptığı
açıklamada ise, "Problem şu ki, fosilin sahte olduğu belli bir
aşamada National Geographic tarafından da anlaşılmıştı, ama bu
bilgi açıklanmadı" diyordu.39 Yani National
Geographic, tüm dünyaya büyük evrim delili olarak gösterdiği fosilin sahte
olduğunu anlamasına rağmen, aldatmacayı sürdürmüştü.
National Geographic dergisinin
sergilediği bu tavrın, evrim teorisi adına düzenlenen ilk sahtekarlık
olmadığını da belirtmek gerekir. Ortaya atılmasından bu yana, teoriyi
desteklemek için pek çok sahtekarlık yapılmıştır. Alman biyolog Ernst Haeckel, Darwin'i destelemek için sahte embriyo
çizimleri yapmıştır. İngiliz evrimciler, insan kafatasına orangutan çenesi
monte edip, bunu British Museum'da 40 yılı aşkın bir süre "Piltdown
Adamı-Evrimin En Büyük Kanıtı" diye sergilemişlerdir. Amerikalı
evrimciler, tek bir domuz dişini "Nebraska Adamı" diye lanse
etmişlerdir. Dünyanın dört bir yanında, "rekonstrüksiyon" adı verilen
sahte çizimlerle, gerçekte hiçbir zaman yaşamamış olan "ilkel
yaratıklar" veya "maymun adam"lar tasvir edilmiştir.
Kısacası evrimciler daha önce Piltdown adamı sahtekarlığında denedikleri bir yöntemi bir kez daha kullanmışlardı: Bulamadıkları ara geçiş formunu kendileri üretmişlerdi. Bu olay, evrim teorisi lehinde yapılan uluslararası propagandanın ne kadar yanıltıcı olduğunun ve evrimcilerin teoriye bağlılık uğruna her türlü sahtekarlığı yapabileceklerinin bir kanıtı olarak tarihe geçmiş oldu.
DİPNOTLAR:
30. Nature, vol. 382, 1 Agustus, 1996, hal. 401
31. Carl O. Dunbar, Historical Geology, John Wiley and Sons, New York, 1961, hal. 310
32. Robert L. Carroll, Patterns and Processes of Vertebrate Evolution, Cambridge University Press, 1997, hal. 280-281
33. L. D. Martin, J.D. Stewart, K. N. Whetstone, The Auk, vol. 97, 1980, hal. 86
34. L. D. Martin, J.D. Stewart, K. N. Whetstone, The Auk, vol. 97, 1980, hal. 86; L. D. Martin, “Origins of the Higher Groups of Tetrapods,” Ithaca, Comstock Publishing Association, New York, 1991, hh. 485-540
35. S. Tarsitano, M. K. Hecht, Zoological Journal of the Linnaean Society, vol. 69, 1980, hal. 149; A. D. Walker, Geological Magazine, vol. 117, 1980, hal. 595
36. A. D. Walker, deskripsi dalam Peter Dodson, “International Archaeopteryx Conference,” Journal of Vertebrate Paleontology 5(2):177, Juni 1985
37. Jonathan Wells, Icons of Evolution, Regnery Publishing, 2000, hal. 117
38. Richard L. Deem, “The Demise of the ‘Birds Are Dinosaurs’ Theory,” http://www.yfiles.com/dinobird2.html
39. “Scientists say ostrich study confirms bird ‘hands’ unlike those of dinosaurs,” http://www.eurekalert.org/pub_releases/2002-08/uonc-sso081402.php
40. “Scientists say ostrich study confirms bird ‘hands’ unlike those of dinosaurs,” http://www.eurekalert.org/pub_releases/2002-08/uonc-sso081402.php
41. Ann Gibbons, “Plucking the Feathered Dinosaur,” Science, vol. 278, no. 5341, 14 November 1997, hh. 1229-130
42. “Forensic Paleontology: The Archaeoraptor Forgery,” Nature, 29 Maret, 2001
43. Storrs L. Olson “OPEN LETTER TO: Dr. Peter Raven, Secretary, Committee for Research and Exploration, National Geographic Society Washington DC 20036,” Smithsonian Institution, 1 November 1999.
44. Tim Friend, “Dinosaur-bird link smashed in fossil flap,” USA Today, 25 Januari 2000 (penekanan ditambahkan)
Yorumlar
Yorum Gönder